Madencilik Sektöründe Due Diligence (Durum Tespiti): Zorunlu Özen ve Risk Yönetimi
- Geotolia İçerik Editörü

- 10 Eki
- 3 dakikada okunur
Due Diligence (DD), yani Durum Tespiti, madencilik gibi sermaye yoğun, yüksek riskli ve çevresel etkileri büyük bir sektörde basit bir prosedür olmaktan çıkıp, bir yatırımın başarısını veya felaketini belirleyen hayati bir ön koşul haline gelmiştir. Bu süreç, potansiyel bir yatırımcı, alıcı veya finansman kuruluşu tarafından, hedef şirketin veya maden projesinin tüm yönlerinin derinlemesine incelenmesini kapsar. Amaç, masanın üzerindeki fırsatların arkasındaki gizli riskleri, hukuki yükümlülükleri ve gerçek değeri ortaya çıkarmaktır. Madencilik projelerinin kendine has dinamikleri göz önüne alındığında, standart bir şirket DD’sinden farklı olarak, bu süreç; Jeoloji ve Rezerv, Ruhsat ve Hukuk, Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ÇSY/ESG) ile Finansal boyutları bir arada ele alan çok disiplinli ve uzmanlık gerektiren bir analizi zorunlu kılar. Bu kapsamlı inceleme olmadan verilen bir yatırım kararı, yalnızca finansal kayıplara değil, aynı zamanda operasyonel duruşlara, uzun süreli hukuki savaşlara ve geri dönüşü imkânsız çevresel hasarlara da yol açabilir.
Madencilikte DD’nin en kritik bileşeni, projenin özünü oluşturan Teknik Durum Tespiti'dir. Bir maden sahasının değeri, yer altındaki rezervlerin niceliği ve niteliği ile doğrudan ilişkilidir; bu nedenle, jeolojik modellemelerin, sondaj verilerinin ve mineral kaynak/rezerv tahminlerinin güvenilirliği büyük bir titizlikle incelenmelidir. Yatırımcı, mevcut kaynak raporlarının (genellikle JORC veya NI 43-101 gibi uluslararası standartlara uygun olarak hazırlanmış) doğruluğunu ve metodolojisini anlamak zorundadır. Ayrıca, önerilen madencilik planının fizibilitesi, seçilen çıkarma ve işleme yöntemlerinin (metalurji) cevher tipine uygunluğu, geri kazanım oranları ve planlanan üretim hızının gerçekçi olup olmadığı da teknik ekibin incelemesi gereken temel unsurlardır. Teknik risklerin hafife alınması, işletme aşamasında öngörülenin çok üzerinde maliyetlerle veya beklenen rezervin çok altında bir üretimle karşılaşılmasına neden olarak projenin ekonomik ömrünü dramatik bir şekilde kısaltabilir. Bu nedenle, teknik DD, yatırımın yapılabilirliğini teyit eden birinci basamak kontrol mekanizmasıdır.
Teknik fizibilite kadar önemli olan bir diğer boyut ise Hukuki ve Ruhsat Durum Tespiti'dir; zira madencilik, ruhsatlara ve izinlere dayalı bir faaliyettir ve bu izinlerin eksikliği veya geçerliliğini yitirmesi projenin anında durmasına neden olabilir. Hukuki DD, hedef şirketin elindeki tüm arama, işletme, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ve diğer gerekli idari izinlerin güncel durumunu, süresini, şartlara uygunluğunu ve herhangi bir ihtilaf veya itiraz olup olmadığını araştırır. Buna ek olarak, arazi mülkiyeti, kullanım hakları, maden sahası üzerindeki üçüncü taraf hakları (irtifak, kira vb.), önemli tedarik ve satış sözleşmelerinin geçerliliği ile işçi sözleşmelerindeki kritik yükümlülükler de incelenir. Hukuki risklerin tespit edilmesi, genellikle satım sözleşmesine (SPA) eklenen özel garanti ve tazminat maddeleri aracılığıyla alıcının korunmasını sağlar ve potansiyel yasal pürüzlerin devir öncesinde giderilmesini zorunlu kılar, böylece yatırımcının devralma sonrası karşılaşacağı sürpriz yasal maliyetlerin önüne geçilmiş olur.
Son yıllarda madencilik projelerinin değerlemesinde ağırlığı artan bir diğer kritik alan ise Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ÇSY/ESG) Durum Tespiti'dir. Modern yatırımcılar ve finansörler, sadece finansal getiriyi değil, aynı zamanda projenin toplumsal kabulünü ve çevresel sürdürülebilirliğini de dikkate almaktadır. ÇSY/ESG DD, projenin çevresel yönetim sistemlerinin, geçmiş çevresel ihlallerinin, atık yönetimi (özellikle pasa ve atık barajları) planlarının ve saha kapatma/rehabilitasyon yükümlülüklerinin maliyet tahminlerinin incelenmesini içerir. Sosyal boyutta ise yerel halkla ilişkiler, yerel istihdam politikaları, potansiyel sosyal ihtilaflar ve şirketin "Faaliyet Gösterme Sosyal Lisansı (Social License to Operate - SLO)" seviyesi değerlendirilir. Yönetişim (Governance) boyutu ise şirketin iç kontrol mekanizmalarını, rüşvetle mücadele politikalarını ve etik standartlara uygunluğunu denetler. ÇSY risklerinin ihmal edilmesi, bir maden projesinin uluslararası finansmanını kaybetmesine, uzun süreli aktivist protestolarla karşılaşmasına ve sonuç olarak faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmasına neden olabilir; bu da günümüzde en büyük risklerden biri olarak kabul edilir.
Özetle, madencilik sektöründe Due Diligence süreci, yalnızca bir alım-satım işlemini destekleyen bir araç değil, aynı zamanda bir madenin potansiyelini gerçeğe dönüştürme yolunda atılan en temel risk azaltma adımıdır. Finansal tabloların gerisindeki operasyonel gerçekleri, yasal izinlerin arkasındaki çevresel ve sosyal yükümlülükleri ortaya çıkararak, yatırımcının teklif ettiği fiyatı makul bir şekilde müzakere etmesine ve işlem sonrasında karşılaşabileceği tüm olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmasına olanak tanır. Kapsamlı ve bağımsız bir DD süreci, madencilik yatırımlarında "kör uçuşu" engelleyen, stratejik ve mali açıdan en doğru kararın alınmasını sağlayan vazgeçilmez bir güvencedir.



Yorumlar